Top Social

Featured Posts Slider

mehmet fahri sertkaya

Image Slider

10 Aralık 2013 Salı

"Her şey Armagedon için!" AKP'yi Siyonistler, Armagedon hedefleri için kurdular. Bu savaşa girmeyeceğiz

"Her şey Armagedon için!" AKP'yi Siyonistler, Armagedon hedefleri için kurdular.
"Her şey Armagedon için!" AKP'yi Siyonistler, Armagedon hedefleri için kurdular.


Ey AKP'liler!  Ey zulme ve gerçeklere kör gözler!


Suriye'de silahlı çatışma yapan ve kendilerine Muhalifler denilen yapılanmanın içinden el Kaide, bütün alt birimleri ile beraber bir çekiliverse, Özgür Suriye Ordusu dediğiniz kadrolaşma, bir hafta bile ayakta duramaz ve tarumar olur...

Suriye'de çatışanlar Suriye'nin öz evlatları falan değil, el Kaide militanlarıdır. Bu kişiler, İslam hukuku nazarında da teröristlerdir. Belki hücum edip saldırdıkları kişiler Suriye'li Arap Alevileri yani Nusayriler olabilir ama bu el Kaide'nin kendi itikadı da doğru değildir ve el Kaide Selefi bir inanç esasındadır. Selefiler, Vehhabiliklerini gizleyen ve sorulduğundan Vehhabiyiz demek yerine Selefiyiz diyen kişilerdir. Vehhabilere/selefilere göre ise biz Sünni Müslümanların kanı, canı, malı onlara helaldir. İlk fırsatta Nusayrilere yaptıklarını bizlere de yapacaklardır. Hem de yine ABD-İsrail-Suudi Arabistan-İngiliz paraları ve silahları ile...

6 Aralık 2013 Cuma

Sünni Müslümanlar olarak, vicdanımız rahat bir şekilde, Esad'ın ve Suriye halkının yanındayız.

Esad'ın ve Suriye halkının yanındayız
Esad'ın ve Suriye halkının yanındayız
Memleketimizde son 15 yılda;

- 241 polis
- 91 asker
- 17 özel tim görevlisi
- 15 korucu
- 45 gardiyan

TECAVÜZ'den yargılandı.

Hiçbiri hapis cezası almadı. Bu rakamlar sadece yargıya yansıyanlar. Yansımayanları ve farklı suç çeşitlerinin oranlarını da siz tahmin edin.

Son yıllarda, bazı TSK mensuplarının, terörle mücadele ederken Güneydoğu insanına karşı nasıl akıl almaz suçlar işlediğine dair daha çok bilgi, belge ve şahit basına yansıdı.

Şimdi, Suriye meselesini doğru değerlendirmek isteyenler şu gerçekleri göz önünde bulundursunlar: DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE İSLAM DEVLETİ DE İSLAM ORDUSU DA YOK. Bizim devletimiz de ordumuz da İslami değil. İçinde Müslümanların bulunuyor olması, sistem olarak İslami olmadıktan sonra ne devleti, ne orduyu İslami yapmaz.

Biz laik bir devletiz. Suriye devleti de bir Arap Soysalist devleti. Onlarca yıldır Sovyetlerin/Rusya'nın nüfuzunda/tesirinde kalmış bir devlet. Bu devletin ordusundan İslam ordusu hassasiyeti beklemek doğru değil. İşte bizim ordumuz bile çok temiz değil. Suriye ordusuna mensup bazı askerlerin hatta yüzlerce askerin, subayın zulüm yapması bile, insanlık suçu işlemesi bile Suriye ordusunu terörist bir çete gibi görmeyi meşru kılmaz.
1 Aralık 2013 Pazar

Polisin biber gazı ya da göz yaşartıcı bomba kullanması son derece yanlış bir uygulamadır. Kurşun kullanmalıdır


Polisin biber gazı ya da göz yaşartıcı bomba kullanması son derece yanlış bir uygulamadır. Kurşun kullanmalıdır
Polisin biber gazı ya da göz yaşartıcı bomba kullanması son derece yanlış bir uygulamadır. Kurşun kullanmalıdır

Polise taş, molotof, havai fişek v.b. atanlara karşı polisimizin kurşun sıkma ve doğrudan hedef alma hakkının derhal sağlanması gerekiyor.

Devlet, üç-beş çapulcunun karşısında aciz duruma düşürülemez. Gösteri hürriyetlerini sui istimal ederek, ölçüyü kaçırarak taş, sopa, havai fişek, molotof ve benzeri kullananlar, devlet otoritesini karşılarına alan, devlete isyan suçunu işleyen dağdaki teröristlerle aynı konumda değerlendirilmelidir. Aslında bunlara polis değil, asker müdahale etmelidir.

İçten içe devlete düşmanlık beslemeyen hiç kimse, her ne sebep olursa olsun, karşısında devleti temsil eden ve gerçek hayatta tanımadığı polislere yaralayıcı ve öldürücü saldırılarda bulunamaz. 



Bu şahısların bu hareketleri, devlet ve nizam düşmanlığının fiiliyata dönüşmüş ve BÜYÜK SUÇ kabul edilmesi gereken şeklidir. 

Her medeni devletin, kendisine isyana kalkanları ezip geçme hürriyeti hatta mesuliyeti vardır.

Vatandaşın, esnafın ve kamunun malına mülküne zarar verenlerin tek tek tespit edilerek bu zararı fazlası ile telafi etmesi sağlanmalı, edemeyecek durumda olanlarına en hafifinden onlarca yıl hapis cezası verilmeli, bu cezası infaz edilirken de ceza infaz kurumunda kamu yararına ücretsiz işçilik yaptırılmalı ve devlete-millete zararı minimize edilmelidir. Yürürlükte olan saçma sapan yasalar ve uygulamalar ile toplumsal düzenin, huzurun ve barışın sağlanması mümkün değildir. Devlet baba gibidir, sevmesini bildiği gibi dövmesini de bilir. Onun dövüşü bile şefkatindendir. Ya o evladına olan şefkatinden ya da diğer evlatlarına olan şefkatindendir.

Rifai tarikatı, Kenan Rifai Büyükaksoy ve Sabetayistler

Rifai tarikatı, Kenan Rifai Büyükaksoy ve Sabetayistler
Rifai tarikatı, Kenan Rifai Büyükaksoy ve Sabetayistler


İslam dininin on iki hak tarikatından biri olan Rifaî tarikatının da son dönemde Sabetayistlerin eline geçtiğini...

Son 
Rifaî  şeyhlerinden biri olarak bilinen Kenan Rifaî  Büyükaksoy'un 1867 Selanik doğumlu bir Sabetayist gizli Yahudi olduğunu...

Bu şahsın soy isminin bile tipik bir Sabetayist kriptoloji ürünü olduğunu... (-büyük, -ak, -soy)

Bu şahsın hem itikadi/inanç anlamında hem de muamelat/yaşam tarzı anlamında inanılmaz, akıl almaz bir sapkınlık içinde olduğunu...

Sabetayistlere karşı, yazılarında ciddi bir yer ayırıp mücadele eden Samiha Ayverdi'nin bile Kenan 
Rifaî  Büyükaksoy'un Sabetayist olduğunu bilmeden ona bağlandığını... Ona aldanıp bozuk bir yol tuttuğunu...
23 Kasım 2013 Cumartesi

Körler sağırlar birbirini ağırlar. Mahmud Efendi müceddidmiş...

Mahmud Efendi Hicri 15.Asrın Müceddidi Olarak İlan Edildi
Mahmud Efendi Hicri 15.Asrın Müceddidi Olarak İlan Edildi

Kendi sitelerinden alıntılıyoruz:

Mahmud Efendi Hicri 15.Asrın Müceddidi Olarak İlan Edildi

Hindistan-Hayderabad Al Mahad Ul Aaali Ali İslami Üniversitesi ve Marifet Derneği tarafından İstanbul WOW otelde düzenlenen ve 2 gün süren Uluslararası İnsanlığa Hizmet Sempozyumu, Mahmut USTAOSMANOĞLU Efendi Hazretlerine "İslam'a Üstün Hizmet Ödülü" verilmesi ile sona erdi.

42 ülkeden ve tamamı Ehli sünnet olan 350 alim ve 6 bin kişinin iştirakiyle gerçekleştirilen sempozyum, büyük ilgi gördü.

Muhammed Avvame, Yusuf El-Kardavi (Video kaydıyla) ve Faruk Hamade gibi seçkin alimler konuşma yaptı.


***

Burada bir duralım;

1- İslam tarihi boyunca gelmiş geçmiş diğer müceddidlerin hiçbiri, zamanının alimlerinin seçimi ile müceddid olmadılar. Bu güne kadar böyle bir tiyatro görülmedi. Müceddileri Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) ruhlar alemindeyken seçmiştir. Müceddidlik seçimle değil, atama ile belirlenen bir makamdır. Daha gençlik yıllarında, kendini müceddid/mürşid zan ettiği ilk devirlerde bile Mahmud Efendi ikaz edilmiş ama bu ikazları dikkate almamıştır. Bunun üzerine, ilim sahibi bir gurup insan, Mahmud Efendi'nin yanına gitmiş, kendi talebelerinin yanında onu zor duruma sokmuştur. Bunun üzerine "Ben kendi camiinde, kendi halinde İslam'a hizmet eden bir hocaefendiyim. Benim bir mürşidlik iddiam yok. Bu, beni sevenlerin bana yakıştırmasıdır." demek zorunda bırakılmıştır. Maalesef bu hallere bile düştüğü halde, yine de mürşidlik iddia etmeye ve kendisinin mürşid olduğuna inananlara zikir tarif etmeye devam etmiştir.

17 Kasım 2013 Pazar

Diyarbakır tarih boyunca bir Kürt merkezi miydi?

Diyarbakır tarih boyunca bir Kürt merkezi miydi?
Diyarbakır tarih boyunca bir Kürt merkezi miydi?
İşte bunlar hep yanlış algılar!

Diyarbakır'ın tarihi yanlış vurgulanıyor. Yine şu necip milletimizin algıları ile oynanıyor. Diyarbakır asırlardır Kürtlerin yaşadığı bir merkez falan değil.

Diyarbakır'ın 9.000 senelik tarihinde Kürt hakimiyetinde olduğu dönem iki asır bile tutmuyor. Kaldı ki bu süredeki Kürt hakimiyeti de tam bir hakimiyet midir, değil midir tartışılır. Şimdi Kuzey Irak'ı bazılarının Kürdistan sanması gibidir o zamanlar da...

Diyarbakır, Urfa, Şam, Bağdat, Kudüs...
Buralar hep peygamberler diyarı... Buralardan yükseldi hep medeniyetler... Ve tarih boyunca bütün milletler buralara hakim olmak istediler.

Hititler, Asurlular, Aramiler, Urartular, İskitler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Selevkoslar, Partlar, Ermeniler, Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler, Şeyhoğulları, Hamdaniler, Mervaniler, Selçuklular, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular, Eyyübiler, Moğollar, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar Diyarbakır'a egemen oldular.

Daha da açık ifadesi ile Hristiyanlar, Yahudiler, Ermeniler, Türkler, İranlılar-persler, Araplar dahil herkes hakim oldu bu şehre ve bölgeye... Ama her nedense bizim şuur altımıza farklı mesajlar veriliyor. Zaten Diyarbakır tarih boyunca Kürtlerin merkezi imiş gibi bir algı oluşturuluyor. Bu tamamen siyasi ve maksatlı bir hareket tarzı. Tarihe de gerçeğe de uygun değil. 



Devamını sadece abonelerimiz okuyabilirler. Abone iseniz devamını okumak için buraya tıklayınız. Abone olmak için buraya tıklayınız.
14 Kasım 2013 Perşembe

Mahmud Efendi mürşid de müceddid de değil. Akıl sağlığı yerinde de değil

Mahmud Efendi mürşid de müceddid de değil. Akıl sağlığı yerinde de değil
Mahmud Efendi mürşid de müceddid de değil. Akıl sağlığı yerinde de değil



Kendini mürşid ve müceddid zan eden bir cami imamı olan Mahmud Efendi'nin uzun yıllardır akıl sağlığının yerinde olmadığına dair yemin etsem, başım ağrımaz.

İslamcı basında uzun süreler köşe verilmiş ve yazarlık da yapmış, müslümanların arasında marka olmuş, hepinizin mutlaka ismini duyup bildiği bir uzman psikoloğun, yine İslamcı bir gazetenin tanınmış bir yazarı olan arkadaşına söylediği söz aynen şu şekildedir.

"Hocam! Bu Mahmud Efendi benim hastamdı. Bana getirirlerdi. On beş gün sonra kontrole getirirlerdi de beni yeni gördüğünü zan ederdi. On beş gün önce tanıştığı kişiyi bile hatırlayamaz bir haldeydi."


Bu bilgiyi, Mahmud Efendi cemaatine müntesip olan ve içeriden/merkezden haber alan insanlara da teyit ettirdim. Pek çok psikoloğa/uzmana götürülmüş. Pek çok müntesip de, "Ona bilerek yanlış ilaç verdiler. Ona kastettiler." diyerek kendilerini kandırıyorlar.

Ortada tartışılmayacak gerçekler var:

- Mahmud Efendi de, ondan önceki Ali Haydar Efendi de zahiri alimdiler. Tasavvufta hiçbir icazetleri yoktu. Mürşid değildiler. 

12 Kasım 2013 Salı

-video- Cumhuriyetin kurucu kadrosundan tipik bir Sabetayist: Abdülkadir Cami Baykurt

-video- Cumhuriyetin kurucu kadrosundan tipik bir Sabetayist:  Abdülkadir Cami Baykurt
-video- Cumhuriyetin kurucu kadrosundan tipik bir Sabetayist:  Abdülkadir Cami Baykurt

Sabetayist M. Kamal Adıtürk'ün yakın ekibindendi. O da Sabetayistti. Soy ismi aslında Bay-Kut idi.. Ama böyle bir kelimeye yabancı olan milletimizin arasında o hep Baykurt olarak anıldı. 
Sabetayistler tarafından hile ve silah zoru ile, İngiltere ve Siyonizm işbirliği ile kurulup ilan edilen Cumhuriyetin ilk içişleri bakanı sayılabilir kendisi... Daha sonra, kendi gibi çift kimlikli olan pek çok Sabetayistte görüldüğü üzere o da M. Kamal ile ters düştü. TBMM temsilcisi olarak Roma'ya gönderilerek uzaklaştırıldı. Buna çok içerlendi ve bir daha geri dönmedi. Dönmeyince istifa etmiş kabul edildi. 

M. Kamal Adıtürk'ün ölümüne kadar yurda dönemedi. O öldükten sonra hiç beklemeden yurda geri döndü. Çeşitli gazete ve dergilerde yazarlık yapmaya başladı. Bunlardan biri de yine Sabetayist Zekeriya ve Sabiha Sertel'lerin çıkarttığı Tan Gazetesi idi. Tan Gazetesi Türkiye'de Komünizmin ve Sol'un yayılmasında çok büyük öneme sahipti. Zaten Türkiye'ye Komünizmi tamamen kripto Yahudiler getirmişlerdi. Nazım Hikmet Ran da bir kripto Yahudiydi. O da Kamal Adıtürk ile hiç anlaşamamanın sıkıntılarını çekti...

Vatan gazetesinin sahibi ve baş yazarı Ahmet Emin Yalman da Yakubi kolundan bir Sabetayistti. Kapani kolundan olan Kamal Adıtürk ile hiç mi hiç geçinemedi. Çok mücadele etti. Çok çekişti onunla...

Sabetayisler hiçbir zaman gerçekten Müslüman olmadıklarından ve damarlarındaki kana kadar İslam ve Türk düşmanı olduklarından, bu Sabetayist Baykut da "Sosyalist İslam" ayarı tutturdu kendi kafasından ve çok çeşitli pusular kurdu Müslümanlara...


Osmanlı'nın son zamanında, ecnebi kökenli, tahsilli ve muhalif gençleri tam bir mason kulübü gibi olan İttihat ve Terakki (Birlik ve kalkınma) partisi altında örgütlemişti. Davasına çok gayretliydi... Bizi içimizden vuranların önde gelen neferlerinden biriydi. İzleyin ve tanıyın onu ki sonra çorap söküğü misali bu binbir surat mahlukların hepsini tanır olacaksınız..

|Mehmet Fahri Sertkaya

9 Kasım 2013 Cumartesi

-Video- Dehşetengiz hile; Pentagon'a uçak düşmedi. İkiz Kuleleri CIA vurdu. Hedef Haçlı Seferi ilan etmek ve Ortadoğu'yu Büyük İsrail yapmaktı

-Video- Dehşetengiz hile; Pentagon'a uçak düşmedi. İkiz Kuleleri CIA vurdu
-Video- Dehşetengiz hile; Pentagon'a uçak düşmedi. İkiz Kuleleri CIA vurdu


Siyonistler, bütün yönetimini ellerinde tuttukları ABD'de, kendi yaptıkları saldırılar ile 11 Eylül 2001 günü çok büyük bir hile gerçekleştirdiler. Amerikan Savunma bakanlığı binası olan Pentagon'a uçak düşmedi, o gün tamiratta olan küçücük bir kısmında küçük çaplı bir bomba patlatıldı.

İkiz kulelere çarpan uçakları korsanlar değil, otomatik pilot sistemini ele geçiren CIA ajanları kullanıyordu. Uçaklarda korsanlar falan yoktu. Kulelerde ofisi bulunan CIA, yönetimini uzaktan ele geçirdiği sivil uçakları binalara yerleştirdiği sinyal yayıcılara çok geri mesafelerden nokta vuruşu ile kilitlemişti. Hiçbir pilotun bu şartlarda, bu uçakları, bu hızla giderlerken bu kulelere, bir de son anda kavis vererek çarptırmaya imkanı yoktu. Biraz gerilerde yaşanabilecek saniyelik bir sapma bile hedefe varana kadar yüzlerce metre sapmaya neden olacaktı.

Kuleler, uçakların yakıt tanklarının alev alması ve demir kolonları eritmesi nedeni ile yıkılmadılar. Kulelerin bodrum katlarında da çok özel bombalar patlatıldı. Bir çeşit zayıflatılmış nükleer bomba misali olan bu patlayıcılar binalarda kullanılan çelik maddesini lav tabakasına çevirdi. Binanın enkazına beş gün sonra bile gidenler, su gibi yol bulup akmakta olan demir eriğini gördüler. Kulelerin mimarı "Bu kulelerden birine art arda böyle üç uçak çarpsa bile yıkılmaları mümkün değil. Biz proje aşamasında uçak çarpma ihtimalini çok hesap ettik." dedi..

15 Ekim 2013 Salı

Firavun namaz kılmış

Firavun namaz kılmış


Ülkemizdeki, Sabetayistlerin, Kripto Yahudilerin ve Masonların kontrolündeki medya sayesinde beyinleri sulandırılan ve bir türlü gerçeği görmek istemeyen bakar körlere duyurulur:

FİRAVUN SINIFINA KOYDUĞUNUZ ADAM, YANİ ESAD, YİNE BAYRAM NAMAZI KILDI. ALNI SECDEYE VARDI, CEMAATE DAHİL OLDU, ÖNÜNE DE İMAM GEÇTİ. 

Namazı kıldıran imam, emin olamadım ama el Kaide tarafından bombalı saldırıda katledilen Sünni alim Said Ramazan el Buti'nin oğluydu. Namaz sırasında Esad'ın yanında çok sayıda Sünni alim ve Sünni olan Suriye genel müftüsü de vardı. Her zaman dediğimiz gibi Suriye'de zaten halkın yüzde yetmişi Sünni Müslüman... Devletteki 24 bakandan da sadece ikisi Alevi-Nusayri... Diğerleri Sünni ya da diğer dinlerin mensupları...

10 Ekim 2013 Perşembe

Sabetayist Ayşe ArMAN DorMEN! Bu milletin namusuna kastetmekten vazgeç ve elini-dilini çek!

Sasbetayist Ayşe ArMAN DorMEN! Bu milletin namusuna kastetmekten vazgeç ve elini-dilini çek!
Sasbetayist Ayşe ArMAN DorMEN! Bu milletin namusuna kastetmekten vazgeç ve elini-dilini çek!






Yine başladı aynı terane..
Senin bedeninse senin bedenin, senin dekoltense senin dekolten. Satamazsın bedenini işte. Suç bu, ahlaksızlık bu... Utanmazlık bu... Gayr-i insani ve gayr-i medeni bir tavır bu...
Senin özgürlüğün toplumun düzenini, huzur ve güvenliğini tehdit ettiğin yerde biter. Herkesin her istediğini yapabileceği yerde hiç kime her istediğini yapamaz. Fitne çıkar. Kaos çıkar.

Sabetayist Ayşe ArMAN DorMEN'e de mevzu çıkmış yine... Dekoltesi yüzünden işinde edilen sunucunun fahri avukatlığını üstlenmiş. İnadına dekolte ile fotoğrafını çektirip "Benim bedenim, benim dekoltem." yazdırmış yanındaki afişe..

Erbakan boş adamın tekiydi

Erbakan boş adamın tekiydi
Erbakan boş adamın tekiydi


Erbakan öylesine boş ve samimiyetsiz bir adamdı ki, İslam adına hareket ediyormuş gibi gözükerek Müslümanları perişan ettiğini, pek çok ciddi-mesuliyetli meselede inadına hata yaptığını hiç tınmazdı. Hiç sıkıntı etmezdi.

Kimseyi dinlemezdi. Dediğim dedik inat bir tipti. Bu milletin başına Adnancıları Erbakan ve Milli Gazetesi sardı. Aldı parayı, verdi tam sayfayı... Yıllarca devam etti bu... Parti içinde de vaziyet aynıydı. Adnancılar hem para veriyorlar hem de adamlarını koyuyorlardı partiye. Düşünün ki en nihayet Fatih Erbakan bile Adnan Oktar müridi oldu çıktı. Hala da öyle...

Haydi, insandır herkes aldanır, Erbakan da aldandı diyelim. Bir vakte kadar ben de bunları bu kadar bilmiyordum. Bunların çok geçmişlerini bilmeye zaten yaşım da müsait değil. Ama insan karşısına çıkan bunca gerçeği oy kaygısı ile ya da başka kaygılar ile nasıl görmezden gelir? Nasıl böylesine samimiyetsizlikleri bile sergileyip sonra büyük adam gibi meydanlara çıkabilir?

Adnan'a ve onu oynatan Sabetayist çeteye 1999 yılında Türkiye tarihinin en büyük terör operasyonu binlerce polis ile beraber yapıldığında, silahlar, gizli MİT belgeleri, Şantaj kasetleri, şantaj faksları dahil her şey ele geçirildi. En kilit isimler kaçtılar da ceza almadılar. 8-10 sene kaybolanlar, adaletten kaçanlar oldu.

Halbuki Adnancılar her dönemde ne olduklarını belli ediyorlardı. 1994'lerde çıkarttıkları Telgraf isimli basılı yayınla mut'a nikahını savunuyorlardı. İnançlarının düzgün olmadığı, gayretlerinin samimi olmadığı ve bir gizli arka planı olduğu hep belliydi. Dahası Harun Yahya ismi ile çıkartılan kitaplara baksaydı sadece, o kitaplarda kişiyi küfre götürecek hatalı bilgilerin sürekli tekrarlandığını da görebilirdi. Görmüştü de... Gerçek bir Müslüman gazetesini partisini gerekirse kapatır da, kilit vurur da itikadı bozan sapıklıklara aracılık etmez. Ama Erbakan'ın hayatı bununla dolu. Partisi Türkiye'de selefilerin, vehhabilerin, şiilerin, mezhepsizlerin, reformistlerin, hizbulvahşetin şunun bunun, ne kadar bozuk yol varsa hepsinin toplanma merkezi oldu. Bununla mücadele de etmedi. Rahatsızlık da duymadı. Son dönemlerinde bile Humeyni gibi birine rahmet okudu. Büyük alim ve lider gördü. 

3 Ekim 2013 Perşembe

Bu nasıl cami? Her tarafında gayr-i müslimlerin işaretleri gizli!

Zeynep Sultan Camiii - Bu nasıl cami? Her tarafında gayr-i müslimlerin işaretleri gizli!
Bu nasıl cami? Her tarafında gayr-i müslimlerin işaretleri gizli!


Bu fotoğrafını gördüğünüz cami avizesinde altı köşeli yıldız mevcut. Bu günlerde sık tartışılan bir konu bu... Bu altı köşeli yıldız bizim İslami sembollerimizden biri mi, yoksa Yahudilere ait bir sembol mü? Bu tartışıladursun, "İşte gördünüz mü, camilerimizde bile bu yıldız kullanılmış." diyenleri derinden sarsacak bilgiler sunacağım şimdi.

Bu işaretin kullanıldığı cami, İstanbul'da, Gülhane'nin hemen karşısında bulunan Zeynep Sultan Camii... Zeynep Sultan Camii 1769 yılında III. Ahmed'in kızı Zeynep Âsime Sultan tarafından Ayazma Camii'nin de mîmarı olan Mehmed Tahir Ağa'ya yaptırılmış. 
Cami sıfırdan cami olarak yapılmış. Sonradan kiliseden bozma bir cami değil. Ama caminin dış yapısı tam bir kilise görüntüsü arz ediyor.



Fotoğrafta da görüldüğü üzere, caminin pencere yapısı da içindeki avize kadar ilginç... Aslında kiliselerde de pek görülemeyecek şekilde, yuvarlak pencereler ile altındaki pencereler nedense birleştirilmiş. Ve en üstte de bir şeyi sembolize edermiş gibi tek bir yuvarlak pencere yapılmış. Bunun maksatsız, rastgele yapılmış olması biraz mantık dışı. Elbetteki bir sebebi olmalı. Şimdi aşağıdaki tabloya bir bakın...
29 Eylül 2013 Pazar

Siyasal İslam, İslami parti, Necmettin Erbakan ve Mahmud Efendi. Kim bu filmin senaristi?

Siyasal İslam, İslami parti, Necmettin Erbakan ve Mahmud Efendi.
Siyasal İslam, İslami parti, Necmettin Erbakan ve Mahmud Efendi.



Sizce Erbakan, Çiller ile koalisyon yaparken onun Sabetayist olduğunu biliyor muydu?

Ya da Erbakan'ları Çiller ile bile ortak hükümet kurmuş birileri, nasıl olur da DYP'ye ya da benzerlerine oy vermiş cemaatlere gâvur muamelesi yapabilir?

Haydi bunu da geçtik, şu İslami parti dedikleri şey nedir? Bunun fıkhını kim belirlemiştir? Bunun dayandığı şer'i deliller nedir? Gerçekten İslam'da böyle komedi bir düzen, böyle komik, gülünesi, saçma sapan, bilen bilmeyen herkesin seçebildiği, bilen bilmeyen herkesin seçilebildiği, kadın erkek herkesin seçip seçilebildiğ bir siyasi sistem var mıdır?

Haydi bunu da geçin Merve Kavakçı'nın başörtüsü ile vekil olmasının İslami yönü nedir? Bunu başarabilmek İslam'a ve müslümanlara hizmet midir? İslam'da kadınlar idareci olabilmekte midir?

Uzayda hayat var. UFO'lar gerçek. Mars'tan geliyorlar ve Müslümanlar.

Uzayda hayat var. UFO'lar gerçek. Mars'tan geliyorlar ve Müslümanlar.
Uzayda hayat var. UFO'lar gerçek. Mars'tan geliyorlar ve Müslümanlar.


(...) Marslıların dünyaya geldiği kesin. Bu hususta binlerce somut ve gerçek delil mevcut. Hatta bundan üç bin ya da beş bin sene önce de dünyaya geldikleri de KESİN. Bunu da İslam alimleri söylediği gibi, günümüz bilim adamları da son yıllarda yaptıkları keşiflerle bunun gerçek olduğu sonucuna vardılar. Dünya kamuoyu bize doğru yansıtılmıyor. Mesela Japonların çok kıymet verdiği pek çok bilim adamları uzayda hayatın olduğuna ve dönem dönem bunların dünyaya geldiğine inanıyorlar. Mimar Sinan'ın, hele Piri Reis'in mutlaka ama mutlaka dünya dışı varlıklarla ve teknolojilerle iletişim kurduğuna inanıyorlar. "Yoksa o haritayı, uçamadan kim nasıl bu derece doğru olarak çizebilir" diyorlar. Mimar Sinan'ın yaptığı matematik hesaplarını ancak bir PC'nin yapabileceğine inanıyorlar ve o tarihlerde bazı istisna insanların dünya dışı teknolojileri kullandığını iddia ediyorlar ki bence de bu böyle.
Geçenlerce bir mağarada bulunan 3 bin senelik çizimlerde UFO, uzay mekiği, astronot kıyafetli çizimler, denizaltı ve helikopter çizimleri bulundu. Bunlar nette aratınca hemen çıkıyor. Bundan yaklaşık üç bin sene önce dünya üzerinde, şu anda olduğundan çok daha ileri teknoloji vardı ve o devrin bazı insanları dünya dışı medeniyetlerle iletişim halindeydiler. O güneş sisteminin haritasını oraya buraya çizenler hayallerinden çizmediler. Bu bilgileri net olarak biliyorlardı.
27 Eylül 2013 Cuma

Annesi ile babası o doğduktan yedi ay sonra evlendiler ve de sabetayisttiler; Maskeli Leydi Tansu Çiller

Tansu Çiller
Tansu Çiller

"Çiller", Tansu Çiller'in kızlık soy adıydı. Kocası Özer, Tansu ile evlenince onun soy adını aldı ve Özer Çiller oldu. 
Tan-su'nun babası Hüseyin Necati Çiller bir Sabetayistti. Gazetecilik yapan Hüseyin Necati çok değişik bir ruh haline sahipti. Kimse ile geçinemezdi. İstanbul Büyük Şehir Belediyesinde çalışırken sekreterliğini yapan Selanik kökenli Sabetayist kadınla aynı evi paylaşmaya başladılar. Uzun yıllar böyle geçtikten sonra, bir gün bu kadın Tan-su'ya hamile kaldı. Tan-su doğunca düzen bozuldu. Epey direndiler ama olmayınca annesi ile babası Tansu doğduktan yaklaşık bir sene kadar sonra mecburen evlilik yaptılar. 

Tansu'nun babası öyle bir İslam düşmanıydı ki, bir gün evine hediye olarak ism-i celal hatlı bir tablo getirilince "Benim evime Kur'an muran girmez. Alın götürün şunu." diye bağrıştı.

19 Eylül 2013 Perşembe

Böyle adalet olmaz! Böyle saçma sapan ceza yasaları da olamaz!

Böyle adalet olmaz! Böyle saçma sapan ceza yasaları da olamaz!
Böyle adalet olmaz! Böyle saçma sapan ceza yasaları da olamaz!


Beni buna kimse inandıramaz;
Bu kadar hukuk insanı, avukat, savcı, hakim... "Biz bu adalet sistemini düzeltmeliyiz. Bu kurumdan adalet değil haksızlık, hukuksuzluk dağıtılıyor. Böyle adalet olmaz.! Böyle saçma sapan ceza yasaları da olamaz!" dediler de düzeltemediler mi?

Beni buna kimse inandıramaz;
Siyaset ile meşgul olan milyonlarca insanımız... "Biz bu yanlış işleyen hatta doğru düzgün işlemeyen devlet mekanizmasını düzeltmeliyiz. Heba olan milli servetin, heba olan insan emeğinin, heba olan gençliklerin haddi hesabı yok. Devlet düzgün işlemediği için sıkıntı çeken milyonlarca vatandaş var. Bu sistemle gelecek nesillerimiz de tehdit altında. Devlet, devlet olmadığı için sokakta yatan on binlerce çocuk var. Devlet ve adalet olmadığı için korunmaya muhtaç yüz binlerce çocuk şu anda geleceğin suçlusu olmak yolunda dehşet bir aile ortamında yetişiyorlar." dediler de gerçekten samimiyetle gayret ettiler de üç beş vatan haini mi bu milyonlarca vatansevere(!) mani oldular?

Güldürmeyin beni...
İnsanların yüzde otuzu davasında samimi olsalardı bile, bu devlet böyle bir devlet olmazdı...

Bir şeyleri mi düzelteceksiniz? Önce kendinizden başlayın. "Sözümle özüm ne kadar uyuşuyor." diye muhasebe yapın. "Bana yapılsa çıldırırdım." dediğiniz şeyleri başkalarına yaptığınızın farkına varın. İlmi ayağa kaldırın ve bütün izm'leri ayaklarınızın altına alın.

İnsanı yaşat(yetiştir, eğit ve adaletle muamele et) ki devlet yaşasın.


****
Aç olduğu için iki simit çalan adama 12 yıl hapis isteyip, küçücük bir kız çocuğuna tecavüz eden bir piçi serbest bırakan bu devletin adalet sistemini, içimizdeki İsrail'in, Sabetay Sevi'nin piçleri bilerek ve isteyerek, bu milleti madden ve manen perişan etmek için kurmuşlardır. 

Gavur işgali altındaki bir memlekette bile böylesine iğrenç bir hukuk sistemi tatbik edilemezdi. Bizden gözüküp bizim dibimizi oyanlar, bize her ama her zulmü yaptılar. İhanetin, düşmanlığın en sinsisini ve her türlüsünü sergilediler. 
15 Eylül 2013 Pazar

Kurtlar Vadisi Pusu şaşırtmaya devam ediyor. Vadi'ye neler oluyor

Kurtlar Vadisi Pusu şaşırtmaya devam ediyor. Vadi'ye neler oluyor
Kurtlar Vadisi Pusu şaşırtmaya devam ediyor. Vadi'ye neler oluyor

Utanır insan biraz yahu!

- Bölgede dik durabilen tek ülke Türkiye imiş...
- Türkiye'nin bölgesel güç olmasına Tapınakçılar(Siyonistler) dolayısıyla ABD mani olmak istiyormuş...
- İsrail ile Türkiye çok fena kapışıyormuş...
- Bölgedeki bütün mazlumların tek ümidi Türkiye imiş...

Tırııı.. Vırıı...

Kurtlar Vadisinin senaristleri, dizi kahramanlarının ağzından bu anlattıklarına, kendileri inanıyorlar mı?

- Bütün kara, hava, deniz üslerimiz ABD-İsrail ve müttefiklerine sonuna kadar açık... İstedikleri gibi at koşturuyorlar. Ordumuzun yarısı, ABD ve İsrail menfaatleri gereği en az 4 senedir sınır bölgemize kaydırılıp duruyor. 


- İsrail'in güvenliğini sağlamak amacı ile NATO kılıfı ile her yere füzeler yerleştirildi. Başlarında da çeşitli ülkelerin ordularından kripto Yahudiler mevcut.

- NATO kılıfı ile yapılan Haçlı seferlerine İzmir'i merkez üs yaptık. Etraftaki cümle Müslüman milletler ah ediyorlar. Hristiyan Putin bile "Bu bir haçlı seferini andırıyor" dedi.. Gerek yoktu zaten Bush bütün bu oyunlara başlanırken "Bu bir haçlı seferidir." demişti.

- Suriye'yi değil, ondan önce Tunus, Libya ve Mısır'ı da biz karıştırdık. Buraları karıştıran ekipler CIA ve MOSSAD tarafından bizim ülkemizde yetiştirildi.
- Suiye'de hiç bir sorun yoktu. AKP bile Suriye ile ortak bakanlar kurulu yaptı. "Kardeşim Esad" deniliyordu. Sonra bizim ülkemizde konuşlanan CIA ve MOSSAD kontrolündeki Vehhabi el Kaide teröristleri karıştırdı Suriye'yi.. Katliamlar yapıp Esad'ın ve Ordunun üzerine attı. Bin türlü yalanları, sahtekarlıkları ve katliamları ispat edildi. Nihayet bazılarını kendileri de itiraf etmek zorunda kaldılar. Son kimyasal saldırı da muhaliflerin işiydi ve o da ellerinde patladı. ABD bile dün "Esad'ın yaptığına dair delil yok" demek zorunda kaldı.

- Üçüncü dünya savaşı çoktan çıktı. Saflar çoktan belirdi. Türkiye en baştan AKP'nin ihaneti ile ABD ve İsrail safına sokuldu ama Kurtlar Vadisi bizi Amerika ve İsrail ile mücadele ettiğimize inandırmaya çalışıyor. 

9 Eylül 2013 Pazartesi

Adnan Oktar ve Adnancılar hala belden aşağı vuruyorlar (Atatürk eşcinsel -gay- miydi? şikayeti)

Adnan Oktar ve Adnancılar hala belden aşağı vuruyorlar (Atatürk eşcinsel -gay- miydi? şikayeti)
Adnan Oktar ve Adnancılar hala belden aşağı vuruyorlar (Atatürk eşcinsel -gay- miydi? şikayeti)


Bu resmini gördüğünüz arkadaşın adı Ali Tulum

Bendenizi cep telefonumdan aramış "Neden Atatürk'e hakaret edip duruyorsun? Bu hakaretlerinden vazgeç!" demiş ve ben de "Sanane! Ben hakaret ederim. Hakaret etmeye de devam edeceğim. Beni bundan hiçbir kuvvet men edemez." demişim...

O da koşmuş savcılığa ve şikayet etmiş tabii... Aynen yukarıdaki iddialarda bulunduktan sonra, "Hakaret etmeye de devam ediyor." demiş..

Hakaret diye gösterdiği "Atatürk eşcinsel -gay- miydi?" isimli paylaşımımızın içinde şahsıma ait tek bir noktalama işareti bile bulunmadığını ve "Atatürk eşcinseldi" denilmeyip "eşcinsel  miydi?" diye sorduğumuzu, bu yazının T.C.'nin kurucularından olan, Lozan'da ülkemizi temsil eden iki numaralı yetkili şahıs olan, İlk sağlık bakanımız olan Rıza Nur'a ait olduğunu, bu söz konusu yazının yüzlerce başka sitede de var olduğunu görememiş...

İnsan görmemek isteyince, görmüyor...
İşin ilginç tarafı şu...
Ali'nin avukatı da Ceynun'um...
Aramıza yeni gelenler belki bilmezler, Ceyhun dediğim Ceyhun Gökdoğan... Adnan Oktar çetesinin kıdemli avukatı... Elinde hiçbir somut delil olmamasına rağmen bendenize "suç örgütü lideri" diye dava açıp duran Adnan Oktar grubunun avukatı...

Zaten bu linkini verdiğim twitter hesabından Ali'ye bakarsanız, etrafı hep Adnan'cılar...

Demek ki üç küsur senedir hiçbir açığı, suçu, usulsüzlüğü, yolsuzluğu, çirkin bir hareketi bulunamamış bir insanın, bendenizin, önünü kesmek, sesini kesmek, gerçekleri ispat ederek yayımlamasına mani olmak için iftira ile, yalan ile şikayetlerde bulunmak bu yolun yolcularının genel kabul gösterdiği bir hareket tarzı...

Şimdi ben şerefim, namusum hatta dinim üzerine yemin ederim ki, beni, Ali Tulum adından biri aramadı. Böyle bir görüşme yaşanmadı. Ben bu iddia edilen sözleri söylemedim. 

Beni çok geçmiş bir zamanda ismini vermeyen, tehdit eden, küfürler savuran biri aradı ve ben de tarzım gereği ona benden beklediği üslup ile karşılık verdim. Ama ona bile gerekli sertliği gösterirken bu şekilde sözler sarf etmedim.

Bu arada aklıma başka bir şey geldi. Beni yine cebimden arayan, Ceyhun Gökdoğan'ın avukatlık bürosundan aradığını ve isminin Ali olduğunu söyleyen, ben telefonu yüzüne kapatana kadar bir saat on dakika konuştuğu halde bir türlü "Gel etme vazgeç. Anlaşalım" diyemeyen ve laf geveleyip duran arkadaşla bu Ali aynı kişi mi?

Bir de şunu paylaşmak istiyorum sizinle... İsimlerini vermeme müsaade etmiyorlar ama Adnan Oktar'ın yakın çevresinde bulunan gençlerin pek çoğunun aile fertleri aradılar beni... Neler anlatıyorlar göz yaşları içinde, dinledikçe verem olursunuz. Bu guruba katıldıktan sonra, alemin ortasında, kendi annesine ahlaksızlık iftirası atanlar bile var. Zaten bir bakın net ortamında bile Adnan Oktar ve grubunun konu olduğu haberlere, mideniz bulanır...

Kaç defa söyledim, "Bana da iftira atmayın, belden aşağı vurmayın! Delikanlı olun, tutmaz, ters döner." dedim. Dinlemediler.

Bir de savcı hanım, söz konusu yayınımda suç olmadığına karar verince hemen başka bir çete mensubuna dava açtırdılar yine Atatürk'e hakaret iddiası ile... Sanki mahkemeler bu Sabetayistlerin binek beygiri...

Artık iyice mide bulandırmaya başladılar. Üç-beş sabetayist iş adamının paraları ve çocukları ile, gölgesinden korkup sokağa tek başına çıkamayan üç beş mason üstadının himayesi ile bu millete istediklerini yapabileceklerine inanan bu çeteye diyorum ki, GÜCÜNÜZ YETİYORSA AKADEMİ'NİN SESİNİ KESİN! YETMİYORSA SESİNİZİ KESİN VE İFTİRA ATMAYIN. 

TRT, Merkezi Haber Alma Teşkilatı CIA'nın, merkezi yalan yayma teşkilatına mı dönüştü

TRT, Ufuk Çizgisi, Suriye, el Kaide, el Nusra, Hizbullah
TRT, Ufuk Çizgisi, Suriye, el Kaide, el Nusra, Hizbullah

TRT: Tayyip'in Radyo ve Televizyonu, şu Suriye meselesi çıktı çıkalı gerçekleri gizlemeye, yetmeyip bir de yalanları doğru diye haber etmeye devam ediyor. 

Yaklaşık yirmi dakika önce, TRT Haber kanalındaki UFUK ÇİZGİSİ programında, Suriye meselesi işlenirken aynen şu mealde cümleler kuruldu:

"(...)Yalnız, Suriye'de savaş tam anlamı ile mezhep savaşına dönüşmüş durumda. Bir tarafta İran'ın desteklediği Şii Hizbullah, diğer tarafta da Suudi Arabistan'ın ve Katar'ın desteklediği SÜNNİ el Kaide ve el Nusra var."

Gördünüz mü şimdi vatandaşın devlet kanalı ile nasıl bilgilendirildiğini?

Hizbullah'ın Şiiliği tartışılmaz ama el Kaide ve el Nusra ne zaman Sünni oldular? Daha doğrusu ikisi farklı örgüt mü?

Bu yapılana "hata" denilebilir mi? Düpedüz milyonlarca Türkiye cumhuriyeti vatandaşının aldatılmasıdır bu...

1- Suudi Arabistan'ın kendisi Sünni değil, Vehhabi... Vehhabiler Sünnileri Müslüman kabul etmiyorlar, müşrik kabul edip canlarını, kanlarını bile kendilerine helal kabul ediyorlar.

2- Sudi Arabistan merkezli olan Vehhabi el Kaide, el Nusra'dan ayrı bir örgüt değil ve hem el Kaide hem de Suudi kraliyet ailesi tamamen CIA ve MOSSAD'ın kontrolünde.

3- İstediği zaman ciddi içerikli program hazırlayabildiğini gördüğümüz Ufuk Çizgisi ekibinin böyle bir hata yapabilmesi mümkün değil. Zira en temel seviyede bir araştırmacı bile bu bilgileri bilir. El kaide'nin sünni olmadığını bilir. El Kaide'nin gerçek yüzünü körler gördü, sağırlar duydu artık...

4- Tayyip Radyo ve Televizyon kurumunun bu yaptığı ilk değil, onuncu değil, yüzüncü değil.. Tam anlamı ile merkezi haber alma teşkilatı CIA'nın, merkezi yalan yayma teşkilatına dönüştüğünü iki sene önce de yazmıştık ve o programları yapanlardan bazılarının gerçek kimliklerini de bu sayfada deşifre etmiştik.

5- Bu kuruma ve bu ekiplere artık yargı müdahalesi gerekmektedir. Zira bu yapılan habercilik değil düpedüz başka ülkelerin menfaatlerinin gözetilmesi ve bunun için en temel gerçeklerin bile halktan gizlenmesidir. Bu bir ihanet suçudur. 


*****

Yine Yeliz Turbay Hızal çıktı

Kim bu Hızal'lar? Neye-kime hizmet ediyorlar?

8 Eylül 2013 Pazar

Kurtuluş Savaşını Museviler mi başlattılar? Jak Kamhi doğruları mı anlattı?

Kurtuluş Savaşını Museviler mi başlattılar? Jak Kamhi doğruları mı anlattı?
Kurtuluş Savaşını Museviler mi başlattılar? Jak Kamhi doğruları mı anlattı?
Kendisi de bir Yahudi olan ve Profilo'nun sahibi olan Jak Kamhi,

"Kurtuluş Savaşını Museviler başlattı. İzmir'de Yunan bayrağını indirip Türk bayrağı çeken Musevilerdi. 1. Dünya savaşında İngiliz İşgaline karşı ilk başkaldıranlar Museviler'di. Atatürk bana bir baktı, bir daha unutamadım o bakışları. O ölünce bizim evde de matem havası vardı." demiş Hürriyet gazetesine de şunları diyememiş:

2 Eylül 2013 Pazartesi

Bu nasıl Türk medyası? Elini kime atsan ya Kripto Yahudi ya Sabetayist ya Mason uşağı!

Elini kime atsan ya Kripto Yahudi ya Sabetayist ya Mason uşağı!
Elini kime atsan ya Kripto Yahudi ya Sabetayist ya Mason uşağı!

Ülkemizdeki kocaman gazetelerin hatta kocaman haber kanallarının bile çoğunun Suriye'de muhabirlerinin bulunmadığını...

Suriye'deki muhalif el Kaide teröristlerinin bütün açıklamalarını ve iddialarını, araştırılmış-ispat edilmiş kesin gerçekler gibi milletimize sunduklarını...

Bunu imkansızlıktan değil de böyle olması işlerine geldiklerinden yaptıklarını...

Bu haberlerin çoğunun yalan ve iftira niteliğinde olduğunu bildikleri halde bunu yaptıklarını...

Bilerek ve isteyerek gerçek dışı fotoğraflar, açıklamalar, beyanlar, röportajlar eklediklerini...

Oraya muhabir gönderseler bile yine de Muhalif el kaide teröristlerini mazlum ve mücahid gösterip Suriye devletini ve ordusunu vahşi göstereceklerini...

Bunu yapmak zorunda olduklarını...

Büyük İsrail Devleti idealini, Armagedon idealini gerçekleştirmek niyeti ile çıkarttıkları bu fitneleri, basın gücü ile kendi menfaatlerine göre anlattıklarını....
1 Eylül 2013 Pazar

Ah şu elektrik kesintileri, başımıza ne çuvallar örüyor.

Ah şu elektrik kesintileri, başımıza ne çuvallar örüyor.
Ah şu elektrik kesintileri, başımıza ne çuvallar örüyor.


Hatay'daki son elektrik kesintisi 20 saatten fazla sürmüş. Demek ki bu sefer küçük guruplar ve mühimmatlar değil, büyük guruplar, ağır silah ve mühimmatlar Suriye sınırına doğru yürümüş...

Bizim suçumuz yok ha, sakın yanlış anlaşılmasın. Onlar ancak elektrikler kesilince yani sadece karanlıkta görünme özelliğine sahipler. Bu yüzden hükümetimiz normal zamanda onları göremiyor. Sık sık elektrikler kesilince de zaten tam kadro elektrikleri düzeltme telaşı başlıyor ve yine görülemiyor.

Yani bazılarının iddia ettiği gibi bizim hükümetimiz Suriye'de kadın, çocuk, bebek, ihtiyar, sivil katleden el Kaide teröristlerine göz yummuyor. Silah, mühimmat, para, asker, tedavi, ameliyat ve yer sağlamıyor. Böyle bir canilik düşünülebilir mi? Zaten böyle bir şey resmen savaş suçu olur. Her şey elektriklerden kaynaklanıyor ama kimse anlamıyor. 

30 Ağustos 2013 Cuma

Hitler gizli bir Müslüman olduğu öğrenildiği için yenildi

Hitler gizli bir Müslüman olduğu öğrenildiği için yenildi
Hitler gizli bir Müslüman olduğu öğrenildiği için yenildi


Hitler, gizli bir Müslüman olduğu öğrenildiği için yenildi.

Hitler, 1939'dan 1943' kadar, Rusya ile savaştığı Stalingrad cephesine kadar hiç mağlubiyet tatmadı.

Polonya varlık bile gösteremedi. Fransa'da iki milyon Fransız askerini esir aldı. İngiltere kendi derdine düşüp kendini bile koruyamadı. Alman bombardımanlarına karşı şehirlerin üzerlerini tel örgülerle örme projeleri bile düşünmek zorunda kaldılar.

Hitler, önce beraber hareket edip Polonya'yı beraber işgal ettikleri Rusya'ya da sonradan savaş ilan etti. Rusya da neye uğradığını şaşırdı. Yüzlerce kilometre geriye kaçtı Ruslar... Köylerini, kasabalarını, hayvanlarını, ticarethanelerini bırakıp kaçtılar. Savaş için gerekli olacak fabrikaları da yüzlerce kilometre geriye taşıdılar. Rus kadınları her gün 15-20 saat cephane imal ederken, aşırı yorgunluktan can veriyorlardı. Rus askerleri, Alman taarruzları karşısında neye uğradıklarını şaşırıyorlardı. Her şey mükemmel gidiyor ve Rusya gibi bir dev de diz çöküyordu ki, galip durumda bulunulan Stalingrad cephesinde Almanlar bir bozgun yaşadılar. Bir anda çöküş başladı ve tam üç yüz bin kayıp verdiler. Şoktu bu, korkunç bir rakamdı Almanlar için... Sebebi de Rusların taktikleri, gizli teknolojileri, şusu busu değildi. Bir anda Alman askerlerinin inançlarını kaybetmeleriydi. Çünkü Ruslar, Hitler'in namaz kılarken çekilen görüntülerini uçaklardan Alman askerlerinin üzerlerine atmışlardı...

Hitler kendisine itaat etmeyen yüz binlerce asker ve yüzlerce üst rütbeli subaya rağmen Stalingrad bozgununu kurtarmaya çalıştı. Kendisine bağlı SS'lerden ve Rusya'da yaşayıp Stalin karşıtı olanlardan bir çakma ordu oluşturdu. Bununla bile yine de Rusları zor duruma soktu. Ama olmadı... Bir anda tersine dönüş başladı ve yıllardır hiç mağlup olmamış Hitler bir daha galip olamadı.

Bu bozgunda sonra bile Alman ordusu, yüksek rütbeli subayları, Hitler'e itaat etselerdi, Hitler yine başarıya ulaşırdı. Zira Rusya'nın hali de çok çok perişan olmuştu.

Hitler işgal ettiği bölgelerde Müslümanlara kötü davranmamıştı. Kudüs Müftüsü Emin el Hüseyni, Hitler'le beraber çok vakit geçirmiş ve Müslümanların faydasına olacak çok projeler geliştirmişlerdi. El Hüseyni, Hitler'in gizlice Müslüman olduğunu ifade edenlerden, Hitler'in Müslümanlığına şehadet edenlerdendi. Hitler'in emrindeki Müslüman Nazi ordularını manen motive eden biriydi el Hüseyni...

20 Ağustos 2013 Salı

Arap Baharı mı? Haçlı Seferi mi? Recep Tayyip Erdoğan ne yapmaya çalışıyor?

Arap Baharı mı Haçlı Seferi mi recep tayyip erdoğan
Arap Baharı mı Haçlı Seferi mi recep tayyip erdoğan

11 Eylül 2001 Dünya Ticaret Merkezi'ne uçakların çarpması hadisesinden ve ardından kendi de bir Evanjelist olan ABD eski başkanı Bush'un "Bu bir Haçlı seferidir." açıklamasını bir katedralde yapmasından sonra bile hâlâ daha gerekirse gözlerini ve kulaklarını kapatarak gerçekleri görmek istemeyen "adı müslüman"ların bulunuyor olması ve bu sahtekarların sayıca samimi müslümanlardan fazla yekun tutuyor olması, biz samimi ehli sünnet müslümanlarının gerçekleri görmesine mani değildir.

11 Eylül 2001 hadisesi ile birlikte 3. dünya savaşı fiilen başlamış, tam da Şangay Birliği ülkelerinin merkezinde kalan Afganistan işgal edilmiş, oraya devasa askeri üs ve yığınak yapılmış, Şangay kalbinden vurulmuş...
Ardından "22 Ortadoğu/İslam ülkesininin rejimlerini ve haritalarını değiştireceğiz" diye açıkça dünyaya ABD ve müttefikleri tarafından meydan okunmuş...

Irak, kimyasal silah bahanesi ile işgal edilmiş, Irak'ta bir buçuk milyon sivil katledilmiş, beş milyon çocuk yetim kalmış, beş milyon insan evsiz-barksız, işsiz-aşsız kalmış...

Bu süreçte Boşbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Komşuda yangın varken şahsi kanaatim yangına müdahale etmekten yanadır." ve "Her zaman Hayır'da hayır yoktur." açıklamalarını defalarca yaparak, kendi milletvekillerini şiddetli baskı altına alarak, perde arkasından da 24 milyar dolara ABD ile tezkere anlaşması yaparak bizi de bun milyonla masumun katili yapmaya çalışmış...

Yetmemiş ilan ettikleri üzere 22 ülke sıradan geçmeye başlamış, açıktan askeri müdahaleye gücü yetmeyen batı cephesi, Arap Baharı iddiası ile halk ayaklanmaları başlatmış...

14 Ağustos 2013 Çarşamba

O dört parmak var ya, o dört parmak! (Rabia işareti)

O dört parmak var ya, o dört parmak! (Rabia işareti)
O dört parmak var ya, o dört parmak! (Rabia işareti)


"Mısır'da masumlar öldürülüyor." diye yalandan ağlayıp Afganistan'da, Irak'ta, Doğu Türkistan'da, Karabağ'da, Kerkük'de Müslümanlar katledilirken, vatan topraklarımızda Mehmetçikler ve vatandaşımız şehit edilirken susanlar!

Suriye'ye yapılacak Haçlı Seferini dört gözle bekleyip alkışlayan DÖR PARMAKLI CAHİLLER! 


RABİACILAR!

SİZ HANGİ DİNİN MENSUPLARISINIZ?
ABD'nin, yüzde yetmiş dördü Sünni Müslüman olan Suriye'ye Haçlı müdahelesi yapmasını meşru görecek ve bunu ABD'den daha fazla isteyecek kadar, askerini, askeri üslerini, ekonomisini buna aracı edecek kadar alçalan AKP'liler!

Şu halde ABD 2004 sonunda Irak'ta Felluce Sünni üçgenini beyaz fosforla bombaladığında yüksek ahlakla mı hareket ediyordu?

Ve ABD 1988'de Saddam Hüseyin'in İranlılara gaz atmasına yardım ederken yine yüksek ahlakla hareket ediyordu değil mi?

11 Ağustos 2013 Pazar

Sahi! Biz Kore Savaşı'na neden dahil olduk? Şimdi Suriye'yi niye vuracağız?

Sahi! Biz Kore Savaşı'na neden dahil olduk? Şimdi Suriye'yi niye vuracağız?
Sahi! Biz Kore Savaşı'na neden dahil olduk? Şimdi Suriye'yi niye vuracağız?


Kendisi de Sabetayist bir gizli Yahudi olan ve "İçimizdeki İsrail"in stratejileri, ABD'li büyük büyük Masonların onayı ile iktidara getirilen ve o yıllarda Komünizme kayması riski çok yüksek olan Türkiye'yi bu tehlikeden koruyup Batı nüfuzunda tutma görevi verilen  Adnan Menderes,  "Biz yavrularmızı Kore'ye, savaşmaya değil, barışı tesis etmeye gönderiyoruz" diye yalanlar anlatmıştı millete...

Halbuki Menderes'in 
Başbakanlık Başmüşaviri olan Ahmet Salih Korur bile, Türkiye Masonlarının Maşrık-ı Azamıydı. Bağlı olduğu ABD başkanı ve aynı zamanda en üst dereceli Mason olan Herry Truman "Türkiye'nin Kore'de batağa saplanan ABD ve müttefiklerine yardımcı olması ve cephede savaşacak asker temin etmesi" için gerekenlerin yapılmasını emretmişti hem Korur'a, hem Menderes'e hem de Menderes'in kabineleri içinde bulunan çok sayıda Kripto Yahudi ve Masona...

Bizim mahallede bir ihtiyar Hüseyin Amca var. Hala sağ... Kore gazisi.. 4. seferde Amerikan gemisi ile gidenlerdenmiş. Yolculuk gemi ile bir aydan fazla sürmüş anlattığına göre...

Her şeyi güzel güzel anlattı da, bir gün, "İyi de Hüseyin Amca! Siz Kore'ye niye gittiniz? Elin Komünisti ile Hıristiyanının arasına bedenlerinizi niye siper ettiniz?" diye soruverince bir tuhaf oldu. Yeminle söylüyorum ki gık etmedi. Usulden bir bahane bile bulmadı. Bulamadı...

10 Haziran 2013 Pazartesi

Alevilik, Komünistlik, Sabetayistlik ve Yahudilik

Alevilik, Komünistlik, Sabetayistlik ve Yahudilik
Alevilik, Komünistlik, Sabetayistlik ve Yahudilik

Alevilik ve Aleviler hakkındaki acı gerçekleri ifade etmek, hemen Alevi düşmanlığı olarak tanımlanamaz. Bu, Türkiye'nin gerçeği... Bu ülkeye on yıllarca kan kusturmuş Sol Marksist, Leninist, Komünist, Ateist terör örgüleri hep Alevi vatandaşlarımızın gençlerinden beslendiler. Cem evlerini de her fırsatta merkez üs yaptılar.

Aleviler karar vermeliler; Ateistler mi, Müslümanlar mı? Pek çok Alevinin hür iradesi ile açıkladığı gibi, gerçekte kendilerini gayr-i İslami bir unsur olarak mı kabul ediyorlar? Eğer Müslümanlarsa içlerindeki teröristleri temizlemeliler ve Türkiye'de rejimi hile ve eşkıyalık ile kuran, gerçek kimlikleri her meydana çıktığında kendilerini Alevi olarak tanıtan Sabetayistlerin basit kuklaları olmaktan vazgeçmeliler. 

9 Nisan 2013 Salı

Erbakan nasıl Kıbrıs Fatihi oluverdi? Dünya tarihinin en müstesna(!) kahramanlık hikayelerinden biri...

Necmettin Erbakan Kıbrıs Fatihi bülent ecevit kıbrıs barış harekatı
Necmettin Erbakan Kıbrıs Fatihi bülent ecevit kıbrıs barış harekatı


Aslında imkan olacaktı da, tarih uzmanı Heredot Cevdet'i çağırıp, "Tüm bardaklar dolsuuuuuunnnn!" diye bağırıp, son çay kaşığı seslerini de sonlandırıp, Erbakan'ın nasıl kıbrıs fatihi oluverdiğinin(!) en gerçek, en doğru ve en ciddi hikayesini anlattıracaktık... Süppeeer olurdu değil mi?

Ne yapalım biz de eldeki imkanlarla yetinir ve kendimiz izah etmeye çalışırız.

2. Dünya savaşında Hitler amcamız mağlup olunca, mağlup olana kadar pek çok müslüman halkların batının sömürgesinden kurtulmasına sebep olunca, mağlup olana kadar Fransa'yı yerle bir edince, İngiltere'nin pestilini çıkartınca ve bu batı ülkeleri el mahkum yeniden sömürgeciliğe yeltenince... İşte tam da o zamanlarda yani ikinci dünya savaşının bittiği 1945 ile 1992 arasında inanılmaz bir mücadele yaşandı dünya üzerinde, özellikle de bölgemizde...


Batı, yeni/yeniden sömürge imkanlarını 2. dünya savaşında Hitler'i mağlup edip savaştan galip çıkan Ruslara kaptırmak istemiyordu. Şu güzel ülkemizin sağındaki solundaki pek çok sınırları cetvelle çizilmiş türeme ülkeler, zaten Rus/Komünist nüfuzuna/tesirine/kontrolüne girmişti. Her yolu kullanarak inanılmaz bir mücadele batı ülkeleri(Kapitalistler) ile Rusya (Komünistler) arasında devam ediyordu ki, hiç olmaması gereken bir şey oldu. Yunanistan da düştü... Evet Yunanistan'da Rus yanlısı komünist askeri cunta darbe yaptı. Yunanistan derhal Rusya kontrolüne girdi. Batı, buna doğrudan askeri müdahale yapamazdı. Bir dünya savaşını daha kaldıramazlardı.  İş biraz uzasa da Rus yanlısı bu darbeci cuntaya karşı bir şeyler yapılmalıydı. Halk desteği de sağlam olan bu cuntanın halk desteğinin kırılmasına, yüzünün kara çıkarılmasına ve bu yöntemle al aşağı edilmesine karar verildi.

Bunun için ne yapılabilirdi? Türk - Yunan savaşı çıkartılıp Yunan'a ağzının payı verilebilirdi ama bu sonrası için çok kötü olurdu. Hatlar karışırdı ve sonra bir de Türklerle uğraşılırdı. Zaten dört yüz sene Türk idaresinde kalmış Yunanistan zor kurtarılmıştı.

27 Mart 2013 Çarşamba

Gerçek Necip Fazıl ile sizin tanıdığınız Necip Fazıl Kısakürek aynı kişi değil

Gerçek Necip Fazıl ile sizin tanıdığınız Necip Fazıl Kısakürek aynı kişi değil
Gerçek Necip Fazıl ile sizin tanıdığınız Necip Fazıl Kısakürek aynı kişi değil

Necip Fazıl Kısakürek yalnız ve ruhi bunalımlar ile yaşamış bir şairdir. Kalemi keskin ve şiirde mahirdir. Çok zekidir. Ama ilmi anlamda inanılmaz zayıftır. Eserlerinin hiç biri ilmi değildir. Hep polemiktir.

Ayrıca Necip Fazıl, ağzı inanılmaz bozuk biridir. Sıkı küfürbazdır. Hidayetinden sonra bile uzun zaman Mustafa Kemal Adıtürk'ü savunabilmiş, ömür boyu kumarı bırakamamış, özellikle at yarışı oynamış, hidayet bulalı yaklaşık yirmi sene olmuşken bir gün polis tarafından kumarhanede yakalanmıştır.

necip fazıl kısakürek kumarhanede basıldı
Kendi çıkardığı "Büyük Doğu" dergisinden etkilenip devrin Sabetayist kalemşörlerinden olan Ahmet Emin Yalman'ı vuran gençleri mahkemede savunmamış, içeri girmemek için her suçu onlara atmış ve bu kendine ve savunduğu davasına inanmış gençlerin aleyhinde ifade verebilmiştir. Halbuki bu gençler Yalman'ın gizli bir Yahudi dönmesi olduğunu Necip Fazıl'dan öğrenmişlerdir. Necip Fazıl bu gençlerden önce tahliye olunca da bir daha bunları bir kez olsun ziyaret etmemiş ve bir kez hallerini bile merak etmemiştir. Sormamıştır. Halbuki bu dönemde maddi durumu da hiç fena değildir.

Necip Fazıl'ın hapis hayatı da hep cinnetler ile geçmiştir. "Osman! Canım, sevgilim! Tut beni Osman! Dünya nohut tanesi kadar oldu. Düşüyorum. Bırakma beni." diye bağırarak kendisini Osman Yüksel Serdengeçti'nin kucağına atması gibi durumlar sık tekrar etmiştir. İleri derecede klinik vak'adır...


14 Mart 2013 Perşembe

Rahmet Yağmuru mu, Fırtına mı? Bir başka Sinan Yağmur

Rahmet Yağmuru mu, Fırtına mı? Bir başka Sinan Yağmur
Rahmet Yağmuru mu, Fırtına mı? Bir başka Sinan Yağmur

Pek çok solcu kalemi bir yönden takdir ediyorum. Yazmak için Müslüman/İslamcı takılmamışlar. Neye inandılarsa o kanatta samimi durmuşlar. Hatta idealleri gereği bedeller ödemişler. Ama şu İslam davasının içinde öyle kalemşörler var ki, sırf yazmak, tanınmak, alkışlanmak, nemalanmak için kalem sallamışlar/sallıyorlar. Ve bunların bazıları "en büyük İslamcı yazar"lardan ya da en azından "en çok okunan İslamcı yazar"lardan da tanınmışlar/tanınıyorlar.

Şu Sinan Yağmur... Meşhur olmadan önce, kendisini Facebook sayfasında meşhur etmeye çalıştığı ve "Aşkın Göz Yaşları" isimli ilk kitabını basacağını ilan ettiği, kapağının grafik tasarımını Facebook'ta paylaştığı sıralarda, bir arkadaşımın ikazı ile denk gelmiştim ona... 


Hanım takipçileri ile gayet samimi oluyor, "Sinan Yağmur bu gece yatmadan önce falanca türküyü dinledi, bir de sigara yaktı. Şöyle yaptı, böyle yaptı" diye durum güncellemeleri paylaşıyor ve öğretmenlik yaptığı okulunun bahçesinde, öğrencileri ile yan yana ve kendi ağzında lakayt duran bir sigara ile çekilmiş fotoğraflarını paylaşıyordu. Gayr-i samimi bulmuştum. "Gökten şimşekler yağıyor, yerden yağmur" diye yazdıkça da hem kızmış hem de gülmüştüm. 

16 Şubat 2013 Cumartesi

Türkiye'nin gerçek yakın tarihinin önemli şifreleri: Türkiye'yi kim kurdu?

Türkiye'nin gerçek yakın tarihinin önemli şifreleri: Türkiye'yi kim kurdu?
Türkiye'nin gerçek yakın tarihinin önemli şifreleri: Türkiye'yi kim kurdu?

Yahudiler, 20. asırda içimzdeki hain Sabetayist Yahudilerle bir olup iki devlet kurdular; Biri Türkiye, diğeri İsrail...

- Sözde Cumhuriyetiz ama Anayasamızın gizli maddeleri var?

- Merkez bankamız çok ortaklı bir anonim şirket... Ne statüsü ne ortakları doğru düzgün belli değil... Paralarımızın üzerinde "Türkiye Cumhuriyeti" ifadesi bile yazmıyor...

- Genel Kurmay başkanlarımız Yahudilerin ibadethanesi Ağlama Duvarında ağlayıp duruyorlar...

- Türkiye’yi kurduğu iddia edilen Mustafa Kemal’den tutun da, günümüze gelene kadar, meşhur idarecilerimiz,askerlerimiz, bürokratlarımız hep Sabetaycı Yahudi kökenden çıkıyorlar...

- % 99’u Müslüman olan bir ülkede başörtüsünü bunlar mı yasaklıyorlar?

- PKK’yı bunlar mı bilerek bitirmiyorlar?

- Yeni Türkiye devletinin resmen tanındığı Lozan’da bizi neden Yahudi Hahamı Haim Nahum temsil etti?

- Ünlü Sabetaycı Yahudi Orhan Pamuk Amerika’da bir panelde neden “Modern Türkiye Cumhuriyeti’ni biz kurduk” dedi...