Mahmud Efendi mürşid de müceddid de değil. Akıl sağlığı yerinde de değil |
İslamcı basında uzun süreler köşe verilmiş ve yazarlık da yapmış, müslümanların arasında marka olmuş, hepinizin mutlaka ismini duyup bildiği bir uzman psikoloğun, yine İslamcı bir gazetenin tanınmış bir yazarı olan arkadaşına söylediği söz aynen şu şekildedir.
"Hocam! Bu Mahmud Efendi benim hastamdı. Bana getirirlerdi. On beş gün sonra kontrole getirirlerdi de beni yeni gördüğünü zan ederdi. On beş gün önce tanıştığı kişiyi bile hatırlayamaz bir haldeydi."
Bu bilgiyi, Mahmud Efendi cemaatine müntesip olan ve içeriden/merkezden haber alan insanlara da teyit ettirdim. Pek çok psikoloğa/uzmana götürülmüş. Pek çok müntesip de, "Ona bilerek yanlış ilaç verdiler. Ona kastettiler." diyerek kendilerini kandırıyorlar.
Ortada tartışılmayacak gerçekler var:
- Mahmud Efendi de, ondan önceki Ali Haydar Efendi de zahiri alimdiler. Tasavvufta hiçbir icazetleri yoktu. Mürşid değildiler.
- İkisi de kendilerinde bir hüner olmadığını, Rasulullah Efendimiz (s.a.v.) ile manevi bağlarının olmadığını bildikleri halde, kendilerine rabıta yapılmasına müsaade ettiler. Ve akıl almaz veballere girdiler. İmam-ı Rabbani hazretleri, böyleleri için "tarikat eşkiyası" diyor.
- Ali Haydar Efendi, 25 sene korkusundan evinden dışarı çıkamamış ve memleketin dinsizleştirildiği bir dönemde en temel alimlik mes'uliyetlerini bile korkusundan yerine getirememiş bir zavallıydı. Gerçek mürşid-i kamilin ve talebelerinin akıl almaz mücadeleleri ile ortalık biraz yumuşadı, küfrün şiddeti kırıldı da evinden çıkabildi. İlk olarak da mürşidlik iddia etti. İkaz edildi, dinlemedi. Bozuldu, rezil edildi, dinlemedi.
- Ondan sonra da Mahmud Efendi bu tiyatroyu devam ettirdi. O da ikaz edildi, dinlemedi. Bağlılarının yanında mahcup edildi, "Ben mürşid değilim. kendi camiinde islam'a hizmet eden bir hocaefendiyim. Mürşidlik, beni sevenlerin bana yakıştırması." yalanını söyleyerek sıyrıldı ve yine de mürşidlik iddia etmeye devam etti. Kendine rabıta yaptırmaya devam etti. Nihayet Jet Fadıl gibi adı vurguncuya çıkmış birinin maddi desteği ile bir otelde kendini 15. hicri asrın müceddidi seçtirdi. Ve aynı organizasyon Jet Fadıl'ın reklamına da çevrildi.
Hal bu ki, mürşidler/müceddiler hiçbir zaman seçimle belirlenmediler. Bu bir ilkti. Daha önce hiç kimse böyle pervasızca bir sahtekarlığa yeltenmedi. Bir de onu seçen 350'ye yakın kişin çoğu muteber isimler değildi. Pek çoğu geçtik mutasavvıf olmayı ehli sünnet bile değildi. Samimiyetle Mahmud Efendi'ye bağlanmış pek çok kardeşimiz, onu seçmeye gelen pek çok sözde alime reddiyeler yapmışlardı daha önceleri. Daha da ilginci, gelip onu müceddid ilan edecek bu sözde alimlere, o toplantıda Arapça sunum yapılıp Mahmud Efendi tanıtıldı. Yani oraya gelenlerin pek çoğu Mahmud Efendi'yi müceddid olup olmadığı hususunda ölçebilecek yeterliliği geçtik, Mahmud Efendi'yi doğru düzgün tanımıyorlardı bile...
Hep söylüyoruz, söylemeye devam edeceğiz ve ispat da edeceğiz:
İslam dininin on iki hak tarikatı, bütün hak kolları ile beraber sonlandı. Bitti. Birisi hariç. O da Nakşibendi tarikatının Müceddidiye koludur ki son mürşid-i kamili Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) dur.
Dünyanın uzatmaları oynadığı şu günümüzde, kıyamet sabahına kadar tasarruf üveysilik ile kendisinde kalacaktır. Ahir zamanda bu şekilde bir istisnai uygulama olacaktır. Yaşayan ve mürşidlik ya da müceddidlik ilan eden, kendisine rabıta yaptıran her kim varsa, yalan söylüyordur, aldanıyordur, aldatıyordur.
| Mehmet Fahri Sertkaya
www.AkademiDergisi.com
s.aleyküm...peki menzil hakkında da bilgi verir misiniz?...
YanıtlaSil