Top Social

Featured Posts Slider

mehmet fahri sertkaya

Image Slider

19 Kasım 2016 Cumartesi

Ahir zamanda sizin en iyiniz, çoluk çocuğu olmayandır. Ahir zamanda evlenmemek caizdir. | Mehmet Fahri Sertkaya

akademi dergisi, mehmet fahri sertkaya, evlenmemek, hadis-i şerif, helal rızık, zina, müslüman genç, ahir zaman, alkol, uyuşturucu, taciz, tecavüz,

"Ahir zamanda sizin en iyiniz, çoluk çocuğu olmayandır

| Hadis-i Şerif, Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5, 252; Tirmizî, Sünen, Zühd, 35; İbn Mâce, Sünen, Zühd, 4

Ahir zamanda evlenmemek, ya da evlenip çocuk yapmamak caizdir. Hatta bazı iradesi zayıf ve sorumluluklarını yerine getiremeyecek kişiler için ise çok gereklidir. Evlenmek, dünyaya çocuk getirmek maharet değil, o eve haram rızık sokmamak, o eşi haramlardan korumak, o çocukları helal rızık ve İslami terbiye ile yetiştirmek marifettir ki ahir zamanda bunlar çok çok zorlaşacak. Hadislerde anlatıldığı üzere ahir zamanda en az bulunan iki şey helal rızık ile, din işlerinde kendisine yardımcı olacak mü'min din kardeşi olacak. 

Çok kişi gereğinden fazla iyi niyetle hareket ederek, nasıl bir zamanda ve dünyada yaşadığını gereğince değerlendirmeyerek evlenecek, hem kendini, hem eşini hem evlatlarını akıl almaz manevi felaketlere sürükleyecek ki bütün bunlar yaşanıyor. Dahası erkek, ailenin reisi olmakla, felakete sürüklenen eşinin ve çocuklarının da vebalini sırtlanacak. 

Bazı kişiler de gerçekten olanca gücü ile İslami bir hayat yaşamak isterken hanımı ve ailesinin tesirinde kalarak felakete sürükleniyor ki bu husus da hadislerde haber verilmiş. Mealen "Ahir zamanda kişinin felaketi/helakı ailesi sebebi ile olacak ve onu helal haram demeden daha çok kazandığı geçim yollarına sevk edecekler" buyrulmaktadır.

Her yerin çıplaklık, zina, cinsi sapıklık, taciz, tecavüz, alkol, uyuşturucu, haram, fitne, yalan, riya, nifak ve terör dolduğu bir dünyada, bir müslümanın evlenmemek hakkı da, evlenip çocuk yapmamak hakkı da var. Evlenmemeyi ve çocuk sahibi olmamayı çok daha faydalı bir hareket görme hakkı da...

9 Kasım 2016 Çarşamba

Topkapı Hukuk'tan Avukatlar Salih Torun ve Ömer Çiğil'in gerçek yüzü | Mehmet Fahri Sertkaya karşısındaki çaresizlikleri | Akademi Dergisi

akademi dergisi, ömer çiğil, salih torun, cübbeli ahmet hoca, dava, fevzi keleş, gerçek yüzü, izinli mi?, mehmet fahri sertkaya, süleymancılar, telefon görüşmesi, tunçay tokay, video izle, hakim, avukat, ak parti, sansür,


Akademi Dergisi'nden Mehmet Fahri Sertkaya'nın anlatımıyla... 
Videoyu izleyin!

Bu telefon görüşmesi kaydı kamu vicdanına sunulmuştur. Özellikle, benzerleri daha önce onlarca kere denenen ve son seferki denemede daha başarılı olunan ''Akademi Dergisi'nin yasaklandığı'' iddiasındaki sahte yasaklama yazısına inanmış iseniz, bu kaydı mutlaka dinleyin ve aşağıya düştüğüm uzun yazıyı üşenmeden okuyun. Bunu yapınca, neler döndüğünü çok daha iyi tahmin edebileceksiniz.




Sana mesai bitimine kadar süre Avukat Salih Torun!

Avukatsan, hukuk adamıysan, iddia ettiğin gibi Süleymanlıysan, yaptığın işin arkasındaysan, telefona çıkarttığın ve karşımda duramayıp telefonu kapatan Kemal'in iddia ettiği gibi bana, not ettirdiğim cep numaramdan geri dönüş yaparsın. Oysa ben seni aradım, ısrarla seni istedim. Sekreter "toplantıda" bile diyemedi de, neden telefonuma çıkamadın? Neden telefonuma çıkarttığın Kemal isimli şahıs "toplantıda" dedi. Tam o saniyelerde mi girdin toplantıya?

Bak ben sana ve daha önce yolumuzun ve büyüğümüzün adını kullanarak yalan söylediği ve keyfi işler yaptığı, Akademi Dergisi gibi bir hizmete mani olmaya çalıştığı ispat edilmiş arkadaşın avukat Ömer Çiğil'e, bu yolun ne olduğunu, Süleymanlılığın ne olduğunu öğretecek adamım. İnanmıyorsan, ara beni öğreteyim? Sen sor, ben cevap vereyim, ben sorayım, sen cevap ver? Ama karşıma çıkarttığın Kemal'in üslubu ile cevap verme bana... Mesai bitimine kadar beni arayıp, sorularımı medenice dinleyip, sözümü kesmeden dinleyip, dik durarak hukuki gerekçelerle/mesnetlerle cevap veremezsen, bu akşam o ses kaydını paylaşacağım ve herkes görecek karşıma çıkan ve kim olduğunu bilmediğim o şahsın üslubunu ve sorularım karşısındaki çirkin tavrını ve sizlerin gerçek yüzünü...

Sana, Ömer'e, telefona çıkarttığın ve beni dinleyip cevap bile veremediği halde keyfi olarak suçlayıp iftiralar atan ve utanmadan sıkılmadan "siz proje adamısınız. Sizi biliyoruz" iftirasını atabilen Kemal'e ve 17 Aralık yolsuzluk dosyasını kapatan hakim olarak anılan hakim Fevzi Keleş'e dava açacağım. Boy boy yayınlar yapacağım. Adınıza bloglar açacağım. ''Haydi kapatabiliyorsanız kapattırın, erişim engeli aldırın'.' diyeceğim. Bütün Türkiye'ye duyuracağım.

Bu vesile ile de ülkemizdeki fikir, vicdan, haber alma, haber yayma hürriyetinin sınırlarını sizlere öğretmiş olacağım. Ve üzerine devasa pusular kurulmuş, çok organize ve çok eş zamanlı bir şekilde, AKPKK suç, terör ve ihanet örgütünden çok sayıda kişinin vazifelendirildiği ve büyük büyük suçlar işlemek pahasına üzerine sevk edildiği bir insanın, yani benimdelille, ispatla, şahitle olduktan sonra istediğim her gerçeği, yazılı, sözlü, görüntülü olarak paylaşabileceğimi ve şu içine düşürüldüğüm pusuyu dağıtmak için de bunu yapabileceğimi, kendimi savunma hürriyetimin olduğunu, bunu hiçbir hakimin ya da avukatın engelleyemeyeceğini, sizin bu davranış şeklinizin bir hak arama değil bir hak gasbı, bir hukuk dışılık olduğunu herkese göstereceğim.

Bu ne keyfilik? Bu ne hadsizlik? 

Bu, ne zamanlaması manidar müdahale böyle? Süt dökmüş kedi gibi karşımda kalakalmış, neye uğradığını şaşırmış, AKPKK'den aldığı talimatları, kendisine verilen, cemaatimiz içinde tam da hassas bir zamanda ikilik çıkartma vazifesini falan unutup, kendi derdine düşmüş onlarca lüzumsuz ve suçlu kişinin imdadına, aldırdığınız bu skandal kararla siz yetiştiniz. İyi bir halt mı ettiniz? 16 senedir devam eden bir pusuyu tamamen çökertmesine az kalmış bir Süleymanlıya mani oldunuz, üstelik bunu tamamen hukuki sınırlar içinde yapan bir süleymanlıya mani oldunuz sonra da siz gerçek Süleymanlı oldunuz da ben proje adamı oldum öyle mi? Öyle böyleyse çık telefonuma ispat et işte?

Siz kimsiniz ki Tayyip Erdoğan'ın kendisinin bile yedi koca senedir itiraz edemediği, dava açamadığı, yayın kaldırma kararı alamadığı yayınlarıma, yedi senedir yayında olan yazılarıma keyfi, hukuksuz hatta hukuk tarihine kocaman bir skandal olarak geçecek bir kararla erişim engeli aldırıyorsunuz? Üstelik bu cemaatin söz sahibinin de böyle bir talebi yok iken bunu yapıyorsunuz?

Siz gerçekten avukat mısınız? Hukuk adamı mısınız? Şu erişim engelleme taleplerinde bulunurken, bu taleplerinizin hukuka uygun olduğuna kendiniz inandınız mı? İnandı iseniz neden işinizin arkasında duramıyor ve beni muhatap alamıyorsunuz?

Bunu nasıl başardınız, bu hakim Fevzi Keleş neyi okudu, nasıl okudu, nasıl değerlendirdi, hangi maddeye hangi yasaya uydurdu, gerçekten çok merak ediyorum. Bu skandalı bir hakimden nasıl onaylattınız, söyleyin, anlatın, bu bilgiyi hazine kabul edecek kesimler, çevreler var karşımda. Bu kadar çete, örgüt, mimli adam, uluslar arası terör örgütü, organ kaçakçısı ve hain siyasi lider, büyük yazar tanınmış sahtekar, cemaat lideri tanınmış üçkağıtçı ve saymakla bitmez kişi ve kesim ile uğraştım yedi senedir, hiç biri böyle bir skandal karar ile ifade, haber yayma hürriyetimi, üzerime büyük pusular kurulduğu anda kendimi savunma hürriyetimi engelleyemediler, erişim engeli kararı aldıramadılar?

Çalış dersini ara beni, sorayım bunları, memleketin huzurunda anlat. Ve herkes görsün, sen ve Ömer Çiğil neye hizmet ediyor, ben ve Akademi Dergisi neye hizmet ediyor. 

#MehmetFahriSertkaya #AkademiDergisi (9 Kasım 2016)

(Güncelleme: Üzerine geçen aylar boyunca Salih Torun ya da Ömer Çiğil ya da telefonuma çıkan Kemal isimli şahıs, beni arayamamıştır. Salih Torun'u şahsi cep numarasından aradım, açmadı. Bilmediği bir cep numarası kullanarak aradım, açtı ve "Ben Mehmet Fahri Sertkaya'' dediğim anda sustu, hiçbir şey söylemedi, 4-5 saniye kadar düşünüp telefonu kapattı. Bir daha da, haddini aşarak kendisini etrafa Süleymancıların avukatı olarak tanıtan ve cemaatin talep etmediği işlere kalkışan bu şahıs, ya da avukat Ömer Çiğil ya da ekip arkadaşları, Akademi Dergisi'ne ya da bana karışamadı. Erişim engelleme kararına itiraz ettik, nerede ise bir seneye yaklaşıyor ve hala 17 Aralık'ı kapatan hakim olarak anılan Hakim Fevzi Keleş'in itirazı değerlendirmesini bekliyoruz. Önümüzdeki birkaç sene içinde değerlendirirse, şaşırmayacağız.

İspatla, şahitle, ilimle yaptığımız yayınların, AKPKK suç, terör ve ihanet örgütünü, Süleymancı cemaati içine sızmış sempatizanlarını ve masonları, Siyonistleri, ulusları arası Siyonist teşkilatları, İsrail'i, içimizdeki İsrail'i ne derece sıkıntıya düşürdüğünü biliyoruz. Mücadelemizden geri durursak kanımız kurusun. Bir Süleymancı asla vatan haini, Siyonist pususu bir partinin destekçisi olamaz. Ancak karşısında durabilir.)





Akademi Dergisi'nden Mehmet Fahri Sertkaya'nın anlatımıyla... 
Sesli anlatımı dinleyin!



24 Mayıs 2016 Salı

Soner Yalçın yazar da, ben yazamaz mıyım? | Mehmet Fahri Sertkaya

akademi dergisi, mehmet fahri sertkaya, soner yalçın, köşe yazısı, medya, basın, gerçek yüzü,

AHA İLK DEFA BEN DE YAZDIM. 


'Bu, okuyucu ile dalga geçmektir.'

Bu gün masaya oturdum...
Yedi yıldır kalem oynatırım, bunu ilk defa deneyecektim. 
Lüzumsuz işlerle ilgilenmem bilirsiniz, bir köşe yazısı yazmak istedim. 
Ama...
Öyle kolay değil ki nasıl yazarım? 
Bilgi ister yazı yazmak. 
Tecrübe ister...
Tefekkür ister...
Gayret ve emek ister...

***

Görmüşsünüzdür. 
Çok dikkatinizi çekmiştir. 
Mutlaka farkına varmışsınızdır.
Çok ünlü yazar olarak bilinen ve markalaşan bazı arkadaşlar bile köşe yazısı yazamazlar. 
Böyle, 
İşte böyle, 
Hani şiir yazar gibi yazılar yazarlar. 
Bazen çok abartırlar ve bir kelimeden sonra bile satır atlarlar. 
Çünkü bu memlekette köşeyi doldurmak, köşeyi dönmekten bin kere zor bir iş...
Eskiden her iki cümleden sonra bir satır atlarlardı. 
Araya da *** koyarlardı. 
Şimdi o kadarını bile başaramıyorlar.
Sorsanız memleketin en ala münevverleri/aydınları, en ala müteffekirleri/fikir adamları kendileridir. 
Ama...
İşte gerçekte halleri böyledir. 

***

Bu, okuyucu ile dalga geçmektir. 
Yani aslında bu yaptıkları okuyucularına hakaret bile etmektir. 
"Ben bu köşeye, köşe yazısı diye kütük basarım, sen de malsın, para verip gazeteyi satın alır ve bu köşeye uzun uzun bakarsın" demektir. 

***

Bu bir tarzdır. Yani bu bir basitlik, seviyesizlik, yetersizlik tarzıdır. 
Hem sonra...
Köşe yazısı ya da makale dedikleri şeylere bakarsınız, okursunuz, "Bu kadar uzun köşe dolmuş, acaba mevzu neymiş?" dersiniz. Başlık da her zaman etkileyicidir. Yazının tamamına ayrılan 10-15 dakikalık süre kadar başlığa vakit ayırırlar, yarım saat bile almaz ve yazı tamamlanır. Okursunuz, biter ve aslında art arda bir kaç cümle ile anlatılabilecek bir şey, uzatıldıkça uzatılmıştır. 

***

Yani ne gerek var Firavun ile ilgili nerede ise bütün ayetleri yazıya alt alta doldurmaya, anlam veremezsiniz. Birkaç ayet meali alınıp, şöyle mütefekkir bir eda, okurken lezzet veren cümleler ile kabiliyet sergilenebilir. 

***

Hakikaten...
Bu gün masama oturdum.
Yine köşe yazısı diye yazılıp koca milletin önüne sürülmüş türlü yetersizlikler ve emeksizce yan yana getirilmiş harf kalabalıkları gördüm. 

***

Ne bir tek hikmetli, ya da onların ifadesi ile felsefi bir cümle ile verilmek istenen mesaja sarsıcı bir katkı...
Ne bir enteresan, gerçekten okuduğuna değer ve okuyanın hayatına da değer katan ve vaaauuvv çektiren bir bilgi.. 
Ne bir anlatım gücü...
Ne de akıcılık...
Sanki Access veritabanından veri kayıtlarını okuyormuşsunuz gibi soğuk, donuk, mat, manasız, gönülsüz, hissiz harf kalabalıkları... 
E işte bunu lise öğrencileri bile çok daha yüksek kalitede yapar. 
Bu yapılan gazetecilik mi?
Bu yapılan fikir adamlığı mı?
Bu yapılan bir nesli, hatta gelecek nesilleri yetiştirmek mi?
Sahi, medya-basın oyunları ile devleştirilen isimler, sahiden dev mi?
Medya, cüceleri dev gösterebilir mi?