Top Social

Featured Posts Slider

mehmet fahri sertkaya

Image Slider

23 Kasım 2013 Cumartesi

Körler sağırlar birbirini ağırlar. Mahmud Efendi müceddidmiş...

Mahmud Efendi Hicri 15.Asrın Müceddidi Olarak İlan Edildi
Mahmud Efendi Hicri 15.Asrın Müceddidi Olarak İlan Edildi

Kendi sitelerinden alıntılıyoruz:

Mahmud Efendi Hicri 15.Asrın Müceddidi Olarak İlan Edildi

Hindistan-Hayderabad Al Mahad Ul Aaali Ali İslami Üniversitesi ve Marifet Derneği tarafından İstanbul WOW otelde düzenlenen ve 2 gün süren Uluslararası İnsanlığa Hizmet Sempozyumu, Mahmut USTAOSMANOĞLU Efendi Hazretlerine "İslam'a Üstün Hizmet Ödülü" verilmesi ile sona erdi.

42 ülkeden ve tamamı Ehli sünnet olan 350 alim ve 6 bin kişinin iştirakiyle gerçekleştirilen sempozyum, büyük ilgi gördü.

Muhammed Avvame, Yusuf El-Kardavi (Video kaydıyla) ve Faruk Hamade gibi seçkin alimler konuşma yaptı.


***

Burada bir duralım;

1- İslam tarihi boyunca gelmiş geçmiş diğer müceddidlerin hiçbiri, zamanının alimlerinin seçimi ile müceddid olmadılar. Bu güne kadar böyle bir tiyatro görülmedi. Müceddileri Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) ruhlar alemindeyken seçmiştir. Müceddidlik seçimle değil, atama ile belirlenen bir makamdır. Daha gençlik yıllarında, kendini müceddid/mürşid zan ettiği ilk devirlerde bile Mahmud Efendi ikaz edilmiş ama bu ikazları dikkate almamıştır. Bunun üzerine, ilim sahibi bir gurup insan, Mahmud Efendi'nin yanına gitmiş, kendi talebelerinin yanında onu zor duruma sokmuştur. Bunun üzerine "Ben kendi camiinde, kendi halinde İslam'a hizmet eden bir hocaefendiyim. Benim bir mürşidlik iddiam yok. Bu, beni sevenlerin bana yakıştırmasıdır." demek zorunda bırakılmıştır. Maalesef bu hallere bile düştüğü halde, yine de mürşidlik iddia etmeye ve kendisinin mürşid olduğuna inananlara zikir tarif etmeye devam etmiştir.

17 Kasım 2013 Pazar

Diyarbakır tarih boyunca bir Kürt merkezi miydi?

Diyarbakır tarih boyunca bir Kürt merkezi miydi?
Diyarbakır tarih boyunca bir Kürt merkezi miydi?
İşte bunlar hep yanlış algılar!

Diyarbakır'ın tarihi yanlış vurgulanıyor. Yine şu necip milletimizin algıları ile oynanıyor. Diyarbakır asırlardır Kürtlerin yaşadığı bir merkez falan değil.

Diyarbakır'ın 9.000 senelik tarihinde Kürt hakimiyetinde olduğu dönem iki asır bile tutmuyor. Kaldı ki bu süredeki Kürt hakimiyeti de tam bir hakimiyet midir, değil midir tartışılır. Şimdi Kuzey Irak'ı bazılarının Kürdistan sanması gibidir o zamanlar da...

Diyarbakır, Urfa, Şam, Bağdat, Kudüs...
Buralar hep peygamberler diyarı... Buralardan yükseldi hep medeniyetler... Ve tarih boyunca bütün milletler buralara hakim olmak istediler.

Hititler, Asurlular, Aramiler, Urartular, İskitler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Selevkoslar, Partlar, Ermeniler, Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler, Şeyhoğulları, Hamdaniler, Mervaniler, Selçuklular, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular, Eyyübiler, Moğollar, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar Diyarbakır'a egemen oldular.

Daha da açık ifadesi ile Hristiyanlar, Yahudiler, Ermeniler, Türkler, İranlılar-persler, Araplar dahil herkes hakim oldu bu şehre ve bölgeye... Ama her nedense bizim şuur altımıza farklı mesajlar veriliyor. Zaten Diyarbakır tarih boyunca Kürtlerin merkezi imiş gibi bir algı oluşturuluyor. Bu tamamen siyasi ve maksatlı bir hareket tarzı. Tarihe de gerçeğe de uygun değil. 



Devamını sadece abonelerimiz okuyabilirler. Abone iseniz devamını okumak için buraya tıklayınız. Abone olmak için buraya tıklayınız.
14 Kasım 2013 Perşembe

Mahmud Efendi mürşid de müceddid de değil. Akıl sağlığı yerinde de değil

Mahmud Efendi mürşid de müceddid de değil. Akıl sağlığı yerinde de değil
Mahmud Efendi mürşid de müceddid de değil. Akıl sağlığı yerinde de değil



Kendini mürşid ve müceddid zan eden bir cami imamı olan Mahmud Efendi'nin uzun yıllardır akıl sağlığının yerinde olmadığına dair yemin etsem, başım ağrımaz.

İslamcı basında uzun süreler köşe verilmiş ve yazarlık da yapmış, müslümanların arasında marka olmuş, hepinizin mutlaka ismini duyup bildiği bir uzman psikoloğun, yine İslamcı bir gazetenin tanınmış bir yazarı olan arkadaşına söylediği söz aynen şu şekildedir.

"Hocam! Bu Mahmud Efendi benim hastamdı. Bana getirirlerdi. On beş gün sonra kontrole getirirlerdi de beni yeni gördüğünü zan ederdi. On beş gün önce tanıştığı kişiyi bile hatırlayamaz bir haldeydi."


Bu bilgiyi, Mahmud Efendi cemaatine müntesip olan ve içeriden/merkezden haber alan insanlara da teyit ettirdim. Pek çok psikoloğa/uzmana götürülmüş. Pek çok müntesip de, "Ona bilerek yanlış ilaç verdiler. Ona kastettiler." diyerek kendilerini kandırıyorlar.

Ortada tartışılmayacak gerçekler var:

- Mahmud Efendi de, ondan önceki Ali Haydar Efendi de zahiri alimdiler. Tasavvufta hiçbir icazetleri yoktu. Mürşid değildiler. 

12 Kasım 2013 Salı

-video- Cumhuriyetin kurucu kadrosundan tipik bir Sabetayist: Abdülkadir Cami Baykurt

-video- Cumhuriyetin kurucu kadrosundan tipik bir Sabetayist:  Abdülkadir Cami Baykurt
-video- Cumhuriyetin kurucu kadrosundan tipik bir Sabetayist:  Abdülkadir Cami Baykurt

Sabetayist M. Kamal Adıtürk'ün yakın ekibindendi. O da Sabetayistti. Soy ismi aslında Bay-Kut idi.. Ama böyle bir kelimeye yabancı olan milletimizin arasında o hep Baykurt olarak anıldı. 
Sabetayistler tarafından hile ve silah zoru ile, İngiltere ve Siyonizm işbirliği ile kurulup ilan edilen Cumhuriyetin ilk içişleri bakanı sayılabilir kendisi... Daha sonra, kendi gibi çift kimlikli olan pek çok Sabetayistte görüldüğü üzere o da M. Kamal ile ters düştü. TBMM temsilcisi olarak Roma'ya gönderilerek uzaklaştırıldı. Buna çok içerlendi ve bir daha geri dönmedi. Dönmeyince istifa etmiş kabul edildi. 

M. Kamal Adıtürk'ün ölümüne kadar yurda dönemedi. O öldükten sonra hiç beklemeden yurda geri döndü. Çeşitli gazete ve dergilerde yazarlık yapmaya başladı. Bunlardan biri de yine Sabetayist Zekeriya ve Sabiha Sertel'lerin çıkarttığı Tan Gazetesi idi. Tan Gazetesi Türkiye'de Komünizmin ve Sol'un yayılmasında çok büyük öneme sahipti. Zaten Türkiye'ye Komünizmi tamamen kripto Yahudiler getirmişlerdi. Nazım Hikmet Ran da bir kripto Yahudiydi. O da Kamal Adıtürk ile hiç anlaşamamanın sıkıntılarını çekti...

Vatan gazetesinin sahibi ve baş yazarı Ahmet Emin Yalman da Yakubi kolundan bir Sabetayistti. Kapani kolundan olan Kamal Adıtürk ile hiç mi hiç geçinemedi. Çok mücadele etti. Çok çekişti onunla...

Sabetayisler hiçbir zaman gerçekten Müslüman olmadıklarından ve damarlarındaki kana kadar İslam ve Türk düşmanı olduklarından, bu Sabetayist Baykut da "Sosyalist İslam" ayarı tutturdu kendi kafasından ve çok çeşitli pusular kurdu Müslümanlara...


Osmanlı'nın son zamanında, ecnebi kökenli, tahsilli ve muhalif gençleri tam bir mason kulübü gibi olan İttihat ve Terakki (Birlik ve kalkınma) partisi altında örgütlemişti. Davasına çok gayretliydi... Bizi içimizden vuranların önde gelen neferlerinden biriydi. İzleyin ve tanıyın onu ki sonra çorap söküğü misali bu binbir surat mahlukların hepsini tanır olacaksınız..

|Mehmet Fahri Sertkaya

9 Kasım 2013 Cumartesi

-Video- Dehşetengiz hile; Pentagon'a uçak düşmedi. İkiz Kuleleri CIA vurdu. Hedef Haçlı Seferi ilan etmek ve Ortadoğu'yu Büyük İsrail yapmaktı

-Video- Dehşetengiz hile; Pentagon'a uçak düşmedi. İkiz Kuleleri CIA vurdu
-Video- Dehşetengiz hile; Pentagon'a uçak düşmedi. İkiz Kuleleri CIA vurdu


Siyonistler, bütün yönetimini ellerinde tuttukları ABD'de, kendi yaptıkları saldırılar ile 11 Eylül 2001 günü çok büyük bir hile gerçekleştirdiler. Amerikan Savunma bakanlığı binası olan Pentagon'a uçak düşmedi, o gün tamiratta olan küçücük bir kısmında küçük çaplı bir bomba patlatıldı.

İkiz kulelere çarpan uçakları korsanlar değil, otomatik pilot sistemini ele geçiren CIA ajanları kullanıyordu. Uçaklarda korsanlar falan yoktu. Kulelerde ofisi bulunan CIA, yönetimini uzaktan ele geçirdiği sivil uçakları binalara yerleştirdiği sinyal yayıcılara çok geri mesafelerden nokta vuruşu ile kilitlemişti. Hiçbir pilotun bu şartlarda, bu uçakları, bu hızla giderlerken bu kulelere, bir de son anda kavis vererek çarptırmaya imkanı yoktu. Biraz gerilerde yaşanabilecek saniyelik bir sapma bile hedefe varana kadar yüzlerce metre sapmaya neden olacaktı.

Kuleler, uçakların yakıt tanklarının alev alması ve demir kolonları eritmesi nedeni ile yıkılmadılar. Kulelerin bodrum katlarında da çok özel bombalar patlatıldı. Bir çeşit zayıflatılmış nükleer bomba misali olan bu patlayıcılar binalarda kullanılan çelik maddesini lav tabakasına çevirdi. Binanın enkazına beş gün sonra bile gidenler, su gibi yol bulup akmakta olan demir eriğini gördüler. Kulelerin mimarı "Bu kulelerden birine art arda böyle üç uçak çarpsa bile yıkılmaları mümkün değil. Biz proje aşamasında uçak çarpma ihtimalini çok hesap ettik." dedi..